Hiç Bu Kadar İyi Hissetmemiştim

Bir yaşına girdi. Bana o gün hiç tahmin etmeyeceğim bir duyguyu getirdi. Doğum günü kutlaması için misafirler gelmeden önce öğle uykusu için odaya gittik. Kollarımda tutarken ninni söyledim her zamanki gibi. Gözlerimin içine bakıp tatlı tatlı gülümsüyordu. Bütün ruhu gülümsüyordu. Huzurluydu. Yalan yoktu. Mutluydu o sırada. Ve içimde derin bir yerlere bir şey saplandı, gözlerim yaşlandı. Evet büyüyordu oğlum ama asıl her geçen gün masumiyetine veda ediyordu. Onu sosyalleştirmem gerekecekti, onu sosyalleştirecektik. Yalan söylemeyi öğrenecekti.

Aklıma birkaç gün önce oğlumu hareket etsin ve diğer bebeklerle oynasın diye götürdüğüm yerdeki genç adam geldi. Sabah geldiğimde “Nasılsın?” diye sordum. Bana “Hiç bu kadar iyi olmamıştım.” dedi. Canım sıkıldı birden. Aslında ona inanmak istiyordum, ama bütün bedeni bunun doğru olmadığını söylüyordu. Gözleri gülmüyordu. Sırtı çöküktü.

Oğlumu düşündüm. “Çok iyi değilim.” “Kötü hissediyorum.” ve hatta “Eh işte fena değil.” bile demeye utanan bir dünya vardı yakınlarında bir yerde. Bu daha çok batılı bir dünyaydı. Bu dünyanın sorunu yabancılaşmaydı. Kendine, başkalarına, doğaya yabancılaşma. –Mış gibi yaşayan dünyaydı bu. Hiç bu kadar iyi hissetme “miş” gibi.

Sonra televizyonu açtım. Suriye ile ilgili haberler. Kurbanlar. İntikam için yemin edenler. Sahne arkasında sürekli diğerlerine rollerini fısıldayanlar. Yine yalan. Sonra ben demiştimciler. Hatta sırf ben demiştim diye içten içe savaş çıkmasını umdukları şüphesini verenler. Diğer yandan kendini gelenekselci diye tanımlayanlar, böylece yıllarca hissettikleri dışlanmışlıklarını ödünlemeye çalışanlar. Birbirinin fikrini “aman ha” diyerek dışlaya dışlaya hep gençlik anılarında yaşayan yaşlı insanlar gibi aynı hikayeleri anlatıp duranlar. Sıkıldım.

O sıkıntıdan gözlerime yaş doldu. Doldu, çünkü oğluma bu söylenenlerden başka, yeni bir hikaye anlatmak istiyorum. Ona doğal bir dünya bırakmak istiyorum. Kendi olabildiği bir dünya. Korkmadığı bir dünya. Doya doya sevip, sevilebildiği bir dünya.

Oysa ben senelerce tanıdığımı düşündüğüm bazı arkadaşlarımı bile hiç tanımadığımı görüyorum. Mış gibi yaşayan arkadaşlar. Bebeğimin bende yarattığı en büyük değişimlerden biri de gerçeğini göre göre sahte olan gülümsemeyi kilometrelerce öteden tanır olmak oldu. O zaman ne kadar yalan bir sosyal dünyada yaşadığımı bir kez daha anladım. Gerçeğe tahammül edecek gücüm var mı? Bilmiyorum. Bazen hayatın Matrix filmindeki gibi kırmızı ve mavi hap arasındaki seçimden ibaret olduğunu hissediyorum. Mavi hapı alırsam mutlu olduğumu zannettiğim sahte bir dünyada yaşamaya devam, diğeri ise bilinmezlikle dolu gerçek bir dünya. Ben bugünlerde kendimi Araf’ta hissediyorum.

Yazdıklarıma bir kelime daha eklemek için düşünüyorum, ama bulamadım. Aslında istediğim bu ağır yazıyı hafifletmek, beni okumaya devam edesiniz diye. Ama yapmayacağım. Öyle işte…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir