Yemek konusu benim için önemli. Hangi anne için değildir ki?
Hatırlıyorum yıllar önce, bir arkadaşımın yemek yaptığında ‘İçine sevgimi koydum.’ diyen yaşlıca bir tanıdığına, böyle şeylerin saçmalık olduğundan emin olarak içten içe gülerdik. Eğitimli cehalet de oluyormuş, bunu böylelikle kendimizde bir kez daha tecrübe etmiş oldum. Hatta bazen eğitimliler daha tutucu olabiliyorlar. Neyse şimdi oraya girmeyeyim, yemek konusuna geri dönelim. Yemek yapanın o anki psikolojik durumu ve farkındalığı yemeği hiç tahmin edilmeyen düzeylerde etkiliyor. Bu konularda zihinsel bilgi isteyenlere ünlü fizikçi David Bohm’u okumayı öneririm; gözleyenin gözlediğinin yapısı üzerindeki etkilerine dair.
Nedir pişirirken farkında olma hali? Yarında, geçmişte değil anda olmak, yani domates doğruyorsan, onun yumuşaklığının, kırmızılığının, kokusunun, nasıl doğradığının ve en önemlilerinden biri de nasıl nefes alıp verdiğinin farkında olma hali. Basit geliyor. Bir denemek gerek önce:-) Pişirirken farkında olma konusunu hallettik diyelim, şimdilerde gıdanın doğalını bulmak da çaba istiyor. Gıdaların içindekiler kısmına bakınca sanki laboratuvar tahlil raporu inceliyorum gibi geliyor çok zaman. Bu nedenle biz birçok şeyi, hem ekolojik tarım hem de toptancılık yapan yakınlardaki bir çiftlikten sipariş veriyoruz. Her hafta belirli bir günde istediklerimizi bir sepet içinde evimize bırakıyorlar. Sadece bize değil bizim gibi birçok eve. Güzel tarafı, toplu teslimde, herkesin tek tek arabasına binip alışveriş yapmasından daha az yakıt harcanıyor. Fakat maalesef pazarda sebzelere meyvelere bakarak, dokunarak, koklayarak, sohbet ederek dolaşmanın yerini tutmuyor.
Yemek konusu tabii ki bununla da bitmiyor. Yemeğin içinde ne olduğu, nasıl piştiği kadar, nasıl yendiği de çok önemli. Bundan önceki yazılarımdan birinde çocuk eğitiminde Waldorf yaklaşımına biraz merak sardığımdan bahsetmiştim. Bu yaklaşım yemeğin beraberce hangi rituellerle yendiğine çok önem veriyor. Bu sayede çocuk, hem bir arada olmanın ve pişen yemeği paylaşmanın verdiği sıcaklığı hissediyor hem de yemeğin içindekileri, onların hazırlanması için gösterilen çabayı takdir etmesini öğreniyor. Bu basit görünse de günümüzde çocuğa verilebilecek en önemli ekolojik bilinçlerden biri. Yiyeceğin; güneşin, karın, yağmurun, toprağın, emeğin bir ürünü, doğanın bir mucizesi olduğunu, yiyeceğe şükran duymanın bunların varlığına şükran duymak olduğununu yaşayarak öğrenmek. Yiyeceği önemsemenin, doğayı önemsemenin bir parçası olduğunu öğrenmek.
Bu sebepledir ki bir süredir, yemeği yemeden önce söyleyeceğimiz, sadece çocuğumuza değil bana da ilham olacak şükran sözleri arıyordum. İki gün önce bu duaya rastladım. Öyle güzeldi ki, sıcaklığı içime doldu ve bu yazıyı doğurdu.
Bir Bektaşi yemek duası;
‘Ulu Hak’tan esin,
Bereketli besin,
Artsın, eksilmesin,
Taşsın, dökülmesin.’
Şu sözlerin sadeliği, bilgeliği, güzelliği…
Bazen, Anadolu’daki derin bilgiyi fark edebilmem için İngiltere’de ekoloji okumamın, Almanya’da yaşamamın gerekmiş olduğuna hala inanamıyorum. Of, bu çooook uzun yazıların konusu.