Seçmek

Fotoğraf quotespick.com

“Kimse bir diğer insandan derisinin rengi ya da geçmişi ya da dini yüzünden nefret ederek doğmaz. İnsanlar nefret etmeyi öğrenirler ve eğer nefret etmeyi öğrenebiliyorlarsa, onlara sevmek de öğretilebilir, çünkü sevgi, insan kalbine diğerinden daha kolay gelir.” Nelson Mandela

Uzunca bir süredir yazmıyorum. Bir ülkeden diğerine sadece eşyalarım değil, bedenim, beynim ve kalbim de taşınıyor şu an. Bu sonuncusunu kırmadan taşımak benim için en önemlisi. Hassaslaşan kalbime bu süreçte elimden geldiğince saygı göstermeye çalışıyorum.

Pazar günü bir elimde tek yön biletim, bir elimde oğlumun minik eli onu bir vatanından diğer vatanına götürecek uçağa yürürken yüreğim karma karışıktı. Bir yanda kocamla ilk yuvamızı oluşturduğumuz, anneliği ve nice başka mutlulukları yaşamış olduğum, diğer yanda da toplumunun bir kısmının sahip olduğu önyargılar nedeniyle bir ‘yabancı’ olarak yaşamanın zor olduğunu gördüğüm bir ülkeden ayrılıyordum. Almanya’da yaşantım güzeldi. Bir tek şey dışında: Tabii ki ben de saygının sınırlarını zaman zaman ciddi biçimlerde zorlayan, göçmenler için geliştirilmiş bürokratik uygulamalardan ve bazı olumsuz davranışlardan yeterince nasibimi aldım. Benim bunlarla başaçıkma yolum olanları değerli bir öğrenme fırsatı olarak görmek oldu. Hakikaten de Almanya’da geçirdiğim süre, çok katmanlı sistem düşüncesinin, azınlık-çoğunluk, öteki tanımının ve güç kavramının temellerini derinlemesine kavrayabilmem, beraberinde entegrasyon konusunda kişilere başarılı biçimde koçluk verebilmem için bana adeta bir laboratuvar ortam sağladı. Varolan sistemsel sorunların nedenlerini anlayabilmek için, söz konusu tecrübelerimden yola çıkarak okulda da araştırma projeleri hazırladım, sundum. Her konuda olduğu gibi tabii ki iki tarafın da kemikleşmiş sorunlarda payı var. Ancak son zamanlarda beni üzen, çözüm doğuracak sağduyulu ve geniş açılı görüşler yerine, Thilo Sarrazin gibi göçmenleri günah keçisi ilan eden kişilerin yaymakta oldukları aşırı sağ görüşlerin gizli ya da açık her geçen gün daha fazla taraftar toplaması ve bu durumun da yabancı düşmanlığı söylemlerini marjinallikten çıkarıp giderek normalleştiriyor olması. Sarrazin’in 2010 yılında basılan ‘Almanya Kendisini Yok Ediyor’ kitabının 1,5 milyonu aşkın bir tiraj yakalaması ve bugün hala çok satanlar listesinde yer alması bu durumu açıkça gösteriyor. Sadece Almanya’da değil, benzer şekillerde Avrupa’nın genelinde yükselen ırkçı görüşlerin gittiği nokta ve tetikledikleri şiddet hareketleri konusunda birçok kişi gibi endişe duyuyorum.

Pazar günü uçağa doğru, bir vatanından diğer bir vatanına gitmekte olan ve bunların hiçbirinden haberi olmayan oğlumla el ele yürürken, ırkçılığı, ayrımcılığı ve baskıyı dönüştürmeye ömrünü adamış Nelson Mandela’nın da cenazesi Güney Afrika’da toprağa veriliyordu. Ben de Almanya’ya veda ederken en güzel anılarım gibi en tatsız olanları da hatırlayan kalbimi, Mandela’nın dünyaya saçmış olduğu o ümitle sarıp sarmalamaya karar verdim. Çünkü -kendi ülkemdekiler dahil- kutuplaştırıcı, ayrımcı düşünceler taşıyan politikacıların, bitmeyen mazlum psikolojilerini, kinlerini çevrelerine aşılayan kişilerin yaydığı karanlığın ortasında, Mandela’nın aydınlık gülüşü ve ruhu şu an dünyada hiç olmadığı kadar parlıyor. En önemlisi sağduyunun, barışın, bilgeliğin, sevginin gerçekte bir seçim olduğunu ve istenirse her koşulda yeşertilebileceğini ispatlıyor. Ne Almanya’dan, ne Avrupa’dan, ne Türkiye’den, ne insanlıktan, esas olarak da kendimden ümit kesmemeyi seçiyorum ben. Er ya da geç beraber sevgi ve saygı içerisinde yaşamayı öğreneceğiz. Mutluğumuzun uzak ya da yakın bir diğerinin mutluğuna görünmeyen bağlarla sıkıca bağlı olduğu bu çağda, başka çaremiz de yok zaten.