Bazı zamanlar bu sabah olduğu gibi öyle çok kelimeyle yükleniyorum ki, kelimelerin bana hissettirdikleri anlamı dışarı aktaramayacağım heyecanı sarıyor içimi. Bir an önce kâğıt kalem ya da bir bilgisayar ve biraz da tek başınalık bulmak istiyorum. Bir yazar değilim, olma hayalleri de kurmadım. Buna rağmen beni yazmam için her fırsatta yüreklendiriyorsunuz. Bunun için sizlere derin şükran duyuyorum.
Beni Türkçe bilmeyen bazı arkadaşlarım da çeviri programları vasıtasıyla okuyorlar. Söylediklerime bu içten ilginize birgün İngilizce yazmayı da borçluyum. Bilmenizi isterim ki, kendi dilimde yazmamda ısrar etmemin sebebi kesinlikle milliyetçilik değil, İngilizcenin ya da Almancanın bana veremediği ve anadilim Türkçenin bana verebildiği şeylere şu an çok ihtiyacım olmasıdır. Bunlardan birincisi cinsiyetler olmaksızın düşünebilmenin ve konuşabilmenin, yani ‘She-He-It’ ayrımı yapmamadan, sadece ‘O’ diyebilmenin zihnime getirdiği farklı düşünce yapısını doya doya deneyimleyebilmek. İkincisi kelimelerin derin anlamlarına daha kolay erişebilmek. Kendime yeni bir şeyler söylemek için bunlara çok ihtiyaç duyuyorum.
Geldiğimden beri çok şey değişse de içimde, tek bir şey değişmedi. Gündem ne kadar çekilmez olursa olsun, hala burada olmanın getirdiği şükranla doluyum. Beni buraya ışığın pervaneyi çektiği gibi çekenin ve geldiğimde de derin bir hoşgeldim duygusunu yaşatanın; sabah akşam mikrofon elinde avaz avaz bağıran, biz-siz ayırımı yapıp bu toprağın değerlerini temsil ettiğini iddia eden insanların yaratmaya çalıştığı kültürden kesinlikle çok farklı, kelimelerden ötede bir şey olduğunu da biliyorum ve bunun ne olduğunu keşfetmeyi diliyorum.
Bunlar neden çıktı şimdi diye sorabilirsiniz. Bir perdeden çıktı. Hani kumaşını alma hikâyesini anlattığım perdeden. Kumaş baskısı, dikiş gibi birçok eylemde ilkleri yaşadığım için tamamlamam biraz zaman aldı ve farkındalıkla yapılmaya çalışılan her davranış gibi bana kendim hakkında çok şey öğretti. En önemlisi de dönem dönem zihnimde yarattığı boşluk, bir ilhamın fırsat bulup içimden çıkabilmesine ve beraberinde de yeni bir grup çalışmasının ilk tohumlarını atabilmeme imkân sağladı. Arkasından bu ilham; zekâsı ve ruhu pırıl pırıl olan üç kadını, Anadolu’nun hikâyelerini ve doğasını kendi gözlerinden, bugünde beraberce keşfetmek üzere kendine çekti. Henüz çalışmaya başlamadık. Ne demişler; gün ola hayır ola.
Belki de ileride bu çalışmadan çıkacak güzel şeyler için, işte bu perdeyle başladı diyeceğim ya da Türkiye’ye gelmeden önce ‘bir tesadüf’ hayatıma girmiş, sonra bana kendisini çizmem için ilham vermiş, sonra bir perdeye yansımış olan bir yusufçukla. Işığa doğru çekilen, kilometrelerce yüksek hızda uçabilen, aniden yön değiştirebilen, dilerse havada durabilen ve ona bu muhteşem yeteneği veren kanatlarıyla yargısızca doğanın tüm renklerini yansıtabilen yusufçuk diğer adıyla bir pervaneyle. Ya da…
Neyse hep kendime dediğim gibi tüm bunlar ne önemsiz, ne de önemli… Ne demişler, gün ola hayır ola..
Comments 6
Author
Merhaba, bunları Münih’te almıştık. Buradaki taşınmalarımızdan öğrendiğim kadarıyla perde literatüründe rustik diye geçiyor:)
Selam, bu perdeyi astığın mekanizma nedir? Ben bunlardan istiyorum sanırım 🙂
Author
Thank you very much my dear friend! I think we have such a deep connection that sometimes even we don’t need to speak or write to understand each other:)
Love it my friend! I think the color combination is special. We are all multi-facetted creatures and I think every language brings its own magic. When I translate – I sometimes translate to my mother tongue, which is a very interesting experience between me and you. Mother tongue to mother tongue:)
Author
Merhaba,
Bu şekilde üretmenin özgürleştirici bir yanı olduğunu yaparken deneyimledim. Bence doğruluk taşıyan bir düşünce.
Merhaba,
Belki çok naif bir düşünce ama eski ureten kadınlar geri döndüklerinde, dünyanın çok daha iyi bir yer olacağını ve bunun için yapabileceğimiz şeyler olduğunu düşünüyorum