Dağ mavisini yanımda getirdim, ellerimde tutuyorum. Son birkaç gün Kartalkaya’da hissettiğim o dinginliği bir süre böyle içimde tutmak ve hissetmek istedim. Derin derin nefes almayı hatırlamak ve sürekli spor iyi geldi. Bir süre bir şey düşünmedim, çünkü bu ülkedeki birçok kişi gibi ben de sürekli, sürekli sorun düşünmekten yoruldum, bıktım artık. Peki tatil yeri nasıldı? Orada da hiç kahkaha yoktu, suratlar asık ve sessizdi çoğunluk. En çok da, bu her yana sinmiş mutsuz ortamı farkında olmadan soluyan çocuklarımıza üzülüyorum.
Dönüşte, Selçuk Şirin’in ‘Bir Türkiye Hayali’ isimli yeni çıkmış ve kısa, anladığım kadarıyla özellikle de öz yazılmış kitabıyla karşılaştım. Tam zamanında yazılmış, iyi ki yazılmış. Mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Mutlaka!
Kendime de biraz aynadan baktım okurken. Ben yurtdışında yollarda bisiklet sürmenin hayalini kurmuyorum veya evden adım attığımda muhteşem parklar, ormanların olduğu veya spor yapmanın tek koşulunun bir çift koşu ayakkabısına sahip olmanın olduğu veya o müze senin bu müze benim gezmenin veya sokaklarda bir köşeye oturup çocuğumla piknik yaparken çalınan canlı müziği dinlemenin veya adım başı halk kütüphanelerinin olduğu yerlerde yaşamanın veya hırsız girer mi diye endişelenmeden kapıyı sadece çekip çıkmanın… Ben başka bir ülkede değil, kendi ülkemde böyle yaşamak istiyorum ve bunun hayalini kuruyorum… Gelişimi her yere beton dökmekle bir tutan bir ekonomik anlayışın içinde bu hayallerime sahip çıkmaya devam edeceğim… En başta bu mutsuz ortamı yaşattığımız çocuklara, güzel hayaller için çalışmayı borçluyuz…