Sabahın en sevdiğim saatleri. Sessizlik, dinginlik… Bazen bu saatlerde açık zihinle, kendime bir süre bir şeylere sadece göz gezdirme izni veriyorum. Bu zamanlar yeni fikirlere ve içgörülere gebe zamanlar da oluyor, amacım bu içgörüleri kazanmak değilse tabii.
Geçen yıldı sanırım Kale’de yürürken gözüme takılan ikinci el kitap tezgahından satın aldığım kitaplara bakıyorum. Bir profesörün kitaplığından kalma. Satıcı bana ‘Sen öğrencisin.’ diyerek ciddi bir indirim de yapmıştı. Kırk yaşında bir kadını ona öğrenci olarak algılatanın ne olduğunu düşünmüştüm arkadaşlarımla buluşmak için Pirinç Han’a doğru yürürken. Merak mı? Giyim tarzı mı?
Aldığım kitaplardan biri ‘Benim yaşamım bir güzel masalcık.’ diyen Andersen’in kaleminden o meşhur Masalları, 1955 Almanya basımlı. O zamanlar Almanya Doğu ve Batı olarak ayrışmış iki ülke. Diğeri ise genç bir kesime hitaben yazılmış Böcekler ile ilgili 1965 New York basımlı bir kitap. Kitapta böcekleri incelemek için içine konacak kloroform gibi gazlarla hazırlanan öldürme kavanozlarından da bahsediliyor. Bu elimde tuttuğum kavanoz kesinlikle öyle bir şey değil. Ben bir böceği incelemek için öldürdüğümü düşünemiyorum bile. Bugünün birçok doğa severinin de düşünebileceğini zannetmiyorum. Bu elimde tuttuğum, Münih’teki evimizde oğlumun oyun halısının üzerinde can vermiş olarak bulduğumuz pervaneyi özenle sakladığım kavanoz. Bu güzeller güzeli, bakmaya, incelemeye doyamadığım pervane, aynı zamanda o çok sevilen pervane baskısının tasarımının da ilham kaynağı. 1965’de ben yoktum bu dünyada ve görünen o ki o zamanın doğaseverleri şu andan bilinç olarak oldukça farklıymış. İnsanlık zamanla güzelleşiyor aslında… Sonra düşündüm. Eminim birgün çocuklarımızın bir insanı dininden, ırkından, görünüşünden… dolayı yargılamayı aklına bile getirmeyeceği, hatta bir zamanlar bunun kolaylıkla nasıl yapıldığına inanamayacağı zamanlar da gelecek. Kalben dileğim insanlığın bu kaçınılmaz olan bilinç yükselmesinin mümkün olduğunca güzellikle, huzurla gerçekleşmesi…