As(ıl)ma

Bak nasıl da büyümek istiyor asma, ama büyümek için hep bir şeylere asılmak zorunda, doğası öyle. Adı üstünde ‘asma’. Bizim bahçedekine, dolandığı boyluboyuca koca demir yetmiyor, daha yukarılara çıkmak istiyor hep. Yine geçen senelerde olduğu gibi dut ağacına meyletmiş.

Bir şey dememiştim o zamanlar. Asma da bir süre sonra demiri tamamen bıraktı ve dutun orasına burasına sarıla dolana, geniş geniş büyümeye başladı, dutun üstünde daha yukarılara yukarılara. Bahçıvan defalarca ‘bunu budamak gerek, ağacı boğuyor artık’ dedi de pek dinlemedim. ‘İşi doğasına bırakalım’ dedim. Tabii asma durmadı. Sardıkça sardı, dolandıkça dolandı.

Geçen yaz bir gün bir baktım ki, budanmış. Bahçıvana sordum, neden diye ‘Olmaz öyle. Ağaca yazık günah.’ diye cevap verdi.

Şimdi düşünüyorum durumu görmeme rağmen niye bir şey yapmamıştım o zaman. İşi doğasına bırakmak ne demek. Dut ki bana en fazla ilham veren ağaç bu zamana kadar, gölgesinde çalıştığım, oturduğum, hayal kurduğum…

Bu yıl aynı şeyi gördüğümde içimde asmaya karşı bir öfke yükseldi aniden. Şaşırdım boyutuna. Gittim uzangaçlarını demire doladım. ‘Burası da güneş neyine yetmiyor ağaca asılmak istiyorsun hep’ dedim. ‘Doğam bu’ der gibi geldi bana. ‘Asılırım ben.’ Durmadım uzangaçlarını demire dolamaya devam ettim…