Dün instagramda gerçekleştirdiğimiz görüş alışverişi için çok teşekkür ederim. Birbirimizin sesini de duymuş olduk bu vesileyle:) Sık sık yeni1anlam hesabında buluşan kişiler olarak tahmin ettiğimizden büyük bir grubuz aslında. Sakin ve derinlemesine düşünen, bakan, değerlendiren bir grubuz. Bana özelden yazanlar da oluyor ve çok güzel şeyler yazıyorlar. Çok teşekkür ederim.
Dün paylaştığım resmi oğlumun mu yaptığını soranlar oldu. Hayır. Dünkü resmi tablette tablet kalemiyle ben karalamıştım:)
Onun yaptığı resimlere gelince, ilkokula başlamasıyla yaptığı çizgi çalışmalarıyla çizimlerinin kalitesi adeta roket gibi fırladı. Bugünlerde çizdiği karmaşık konulu kompoziyonlar bakanları hayrete düşürüyor. Oysa altı yaşına kadar kalem tarzı şeyler kedinin su görmesi gibi bir etki yaratıyordu üzerinde. Tabii ki onun bu durumuna bakanların geleceğe dönük birçok olumsuz yorumlarını da dinlemek zorunda kaldım. Çoğu üzerimde etki bırakmadı, zira tek bir şeyi anne olarak iyi yapabildimse, o da bu zaman kadar çocuğumla şimdi ve burada olmak ve onun gerçeğini derinden ve önyargısız gözlemekti. Onun düşünce yapısında gözlediğim karmaşıklığa, ne sözel, ne de el becerisinin bu zamana kadar yetişebildiğini ve kendini yeterince ifade edememenin farkında olmadığı çelişkilerini yaşadığını görmüştüm. Taa ki bugünlere kadar.
Şimdilerde elinden resim kağıtları düşmüyor. Geçenlerde yaptığı resmi bana bir bekleme odasında anlatırken uzun süren bir açıklama yaptı. Odada diğer insanların da merakla dinlediğini fark ettim. Hatta bir tanesi ilkokul öğretmeniymiş ve bu yaş için bu anlatımın çok üst düzey olduğunu ifade etti. Olumsuz yorumları geçmişte ettiğim gibi bunu da takılıp kalmamak ve koşullanmamak için kulak arkası ettim. Oluşan olumlu ya da olumsuz beklentiler çocuğu olduğu gibi gözlemenin önüne geçiyor.
Yanımızdaki yaşlı bayan da ilgiyle dinliyordu ve ‘Bu mavi çizgiler ne?’ diye sordu, oğlan ‘Yağmur damlaları’ dedi. Yaşlı bayan ‘Peki neden güneş yok?’ dedi. Oğlan ‘Çünkü çok yağmur yağıyor, çok yağmur yağarken güneş olmaz.’ diye cevap verdi. Bayan ısrar etti ‘Neden? Yağmur yağarken de güneş olabilir’ diye. Oğlansa ‘Fırtına var, anlamıyor musunuz?’ derken kızmaya başladığını belirten bir ses tonuna büründü. Aslında yaşlı kadının kötü bir niyeti yoktu, kendince ona farklı bir bakış açısı ve yaratıcılık aşılamaya çalışıyor, ama bir yandan da oğlanın yarattığını anlamaya çalışmayıp, ifade ettiğini görmeyip, eserini kendi kafasındaki kalıplara uydurmaya çalışıyordu. Onun şimdi ve burada anlattığı hikayeyi ‘görmüyor’du, kendi hikayesinde yaşıyordu. Oğlanın inatla eserine sahip çıkma çabasını da gülümseyerek izledim ve olanların hiçbirisine karışmadım.
Benden annelikle ilgili tavsiye isteyenler oluyor… Zorlanıyorum bu konuda, çünkü uzun yazabileceğim şeyler yok. Şimdi ve burada açık yüreklilikle çocukla olmaktan öte bir annelik bilmiyorum ben… Sizinle atölyenin duvarında asılı oğluma ait bir resmi paylaşmak istedim. Çoğu kişi benim yaptığımı zannediyor. Renk uyumunu muhteşem buluyorum ve bakmaya doyamıyorum. İyi çizgi çizemediği ve kalem tutamadığı zamanlar ben ondaki renk seçme kapasitesini görüyordum, oradaydım. Bu kadar güzel renkler seçen bir çocuğun aynı zamanda dikkatli ve iyi doğa gözlemleri yaptığını da görüyordum…
Doğada dolaşırken bu yaşına kadar, bak bu kestane ağacı, bak bu şu kuş, bu kuş diye de açıklamalar da yapmadım, aracı olmadım o istemedikçe. Küçük bir çocuğun duyularının zihni entelektüel bilgilerle kalıplanmadan önce her bakımdan dolması gerektiğine inanıyorum, yani bir ağacın kestane ağacı olduğunu bilmesinden çok o ağacı her bakımdan hissetmesi önemli bana göre. Rengini, kokusunu, şeklini, gölgesini duyumsaması… Bilgi sonradan edinilebilir ama duyumsama kapasitesi en çok bu yaşlarda gelişiyor. Ve bir çocuğun duyuları ne kadar çok gelişirse, yazmak, okumak, kalem tutmak gibi basit becerileri geliştiğinde ortaya koyabileceği o denli derin ve anlamlı, yaratıcı şeyler olabilir.
Eğitimde yaptığımız en büyük hata işte bu kanımca. Güzel okumayı ve yazmayı, kalem tutmayı, iyi bir okuyucu ve iyi bir yazar, çizer olma konusuyla karıştırıyoruz. Yeterli duyusal ve gözlemsel zenginlik, farkındalık oluşmamışsa bu becerilerin hepsi boş… Bence bir toplum, eğitimde ‘normale’ bu kadar odaklanmışken, yetiştirme ve geri kalmama kaygısıyla dolu, çocukla şimdi ve burada kalamazken, onlara doğada vakit geçirmek için hiç fırsat tanımazken, kafalar yaratıcılığın ne olduğuna ilişkin fikirlerde bile kalıp kalıp olmuşken; sıradışı düşünürler, yazarlar, sanatçılar, biliminsanları, girişimciler… ortaya çıkarmayı çok beklememeli…