Anlamaya Çalışmak

İkisi de aynı gün çıktı ellerimden. Biri defterimde, diğeri atölyemin duvarında.

Yaşam sanatı, bu iki ifadenin çelişkisiyle yaşamayı öğrenmek olabilir mi?

‘Zaman’ demişti öğretmenim, ‘İnsan hayatındaki en büyük sorudur.’

Bir süredir Nobel Ödüllü Mo Yan’ın Yaşam ve Ölüm Yorgunu isimli romanını okuyorum. Çin kültürünü oldukça merak ediyordum ve bu roman çok iyi bir başlangıç oldu. İlerleyen zamanlarda ondan da bahsederim. Çin’de doğmuş büyümüş biri tahmin ediyorum satırlarında ve satır aralarında kendine dair, benden çok şey buluyordur. Etkilendim, ama Saatleri Ayarlama Enstitüsü kadar beni düşündürmüyor. Ondan son zamanda oldukça bahsediyorum, ama romanı çoğu okuyan bunun normal olduğuna kanaat getirecektir. Ha deyince öyle kolay sindirilebilecek, anlaşılabilecek bir roman değil.

Altı yıl kadar önce okuduğum Filibeli Ahmet Hilmi’nin Ahmak-ı Hayal’i de benzer bir iz bırakmıştı içimde. Şaşırtmış, etkilemiş, düşündürmüş de düşündürmüştü. Bu roman yazarlarının, yazarken durdukları tarifi çok zor bir evrensel nokta var. Sert değil, dramatik değil, çok duygusal değil, çok rasyonel değil, çok mantıksız, çok hayalperest, çok gerçekçi değil, sanki yaşamda tüm kutuplara eşit mesafeli, ama hepsinden öte kucakladıkları çelişkili olguların varlığına ve insana karşı oldukça şefkatli… Bu iki eser de Türkçeden çıkan aşkın klasikler.

Ben okuduğum bazı şeyleri çabuk unutur, bazı şeyleri de anlamaya çalışmayı kolay kolay bırakmam, döner döner dururum. Onu sadece düşünmem, kimi zaman çizerim, boyarım, şarkısını söylerim. Böyle böyle bir an gelir anlayamadığımı, anlayamayacağımı düşündüğümü anlayıverir, bir gıdım daha özgürleşirim. Bu çabam da o çaba…