Bir haftalık Gümüşlük tatilinde ellerimden ne çok şey çıkmış olduğuma şaşırdım. Bazılarını paylaştım. Daha paylaşmadıklarım da var. Bunlar da baskı çalışmalarım.
Bu süreçte uzun sohbetler ettiğimiz yemekler yedik, oğlumla bol bol denizde oynadık, sabahları kahvaltıdan önce kitap okuduk, seçim öncesi yoğun gündemi takip ettik, bize değişik gelen çiçekler, ağaçlar keşfettik. Her şeye zaman yetti.
Bu tatil sonrası iyice gördüm ki, blogda yazmanın ve onu yorumlara, beğenilere kapatmanın benim üzerimdeki etkisi muazzam oldu. Bu sezgisel olarak yaptığım şey, herkes için doğru bir hareket olmayabilir. Oldum olası insan kırmayı sevmeyen biriyim. Blogda cevaplayamadığım bir yorum, bir istek öylece açıkta kaldığında beni üzüyordu ve bu da her paylaşımdan sonra cevap vermek için sık sık geri dönüp bakmama yol açıyordu. Sürekli bir bitmemiş işle yaşama hissiyleydim. Şimdi isteyenler e-posta atıyor, müsait olduğum ilk zamanda cevaplıyorum. Bu şekilde gelen yorumların samimiyetinde de ciddi bir artış olduğunu gördüm. Bu yorumlar bana kesinlikle eskisinden daha yardımcı oluyor.
Diğer yandan dışarıdan sosyal göründüğüm kadar oldukça içe dönük bir tarafım da var. Okumayı, düşünmeyi, bakmayı, hissetmeyi, keşfetmeyi, doğayı, sakinliği ve sanatı seviyorum ve sürekli insanla temasta olma hali ve yaşamımda nereye koyacağımı bilmediğim bilgilerin ekranımda akıp durması da beni çok yoruyordu. Eee diyeceksiniz sen de paylaşıyorsun, o zaman paylaşma. Doğru. Şikayet etmek yerine ben de öyle yaptım ve instagram ve facebookda paylaşım yapmaya ve paylaşılanlara bakmaya bir süre son verdim. Çünkü paylaşım yapıp, orada akan başkalarının hikayeleriyle ilgilenmemek de bana hiç doğru gelmiyordu.
Nasılsa dedim, beni okumak isteyen, ihtiyaç duyan gelir burada bakar, okur. Diğerlerinin gerekli, gereksiz dikkatini bölmenin anlamı yok. Dikkat değerli, dikkat yaşam demek.
Sonra beni seven bazı eşim dostum haklı olarak, ‘ama para kazanman da lazım, böyle nasıl kazanacaksın?’ dediler. Bu konuda da içim rahattı, şu an ekonomi iyi değil zaten, ama iyi olduğu zaman da takipçilerimin, okuyucularımın çoğunun yaptıklarımdan alarak işime, giderlerime maddi olarak destek olma ihtiyacı hissetmediklerini gördüm. Bu aslında uzun sürede en zor sindirdiğim konu oldu, çünkü ben beğendiğim ve faydasını gördüğüm kaliteli bir şey varsa, sürdürülebilirliğini bir şekilde destekleme ihtiyacını tepkisel olarak hisseden bir insanım, bu işi de bu safça mantıkla kurmuştum; ‘güzel, faydalı bir şeyler yaparsan, insanlar kendiliğinden destekler.’ Bu varsayım doğru değil maalesef, o yüzden yaratıcı bir insanın bir süre sonra tükenmişliğe ve bezginliğe uğramamak için bazı tercihler yapması gerekiyor. Ben de yaşamımdaki verme-alma dengesini bir süre gözden geçirdim ve bu doğrultuda bir takım düzenlemeler yaptım.
Yaşamı bütünlüğü içinde anlamayı gözetirken, benim varoluşumun durumu hakkında bir geribildirim olmada, bir tilkinin bahçemizde gözlerimin içine bakarak uzun süre oturmayı seçmesi, bir insanın düşüncesi kadar ve hatta belki de samimiyet, gerçeklik açısından ondan daha fazla önem taşımaya başladı. İçimdeki en büyük özlemin, başarılı, popüler, kurtarıcı değil gerçek bir insan olmak olduğunu gördüm.
On yıl kadar önce, çok çalışarak bir yerlere getirdiğim kariyerimi, bunun yaşamın bütünü için, benim için daha doğru olduğu sezgisiyle, sürdürülebilirlik konusunda çalışmak için bırakmıştım. Tam teslimiyet içeren bir karardı ve sonrasında yaratıcılığımda, yaşamımda, bilincimde aklıma hayalime sığmayacak gelişimler oldu. Yine bundan beş yıl kadar önce çoğu kişi tersini yaparken sezgisel olarak bunun benim için daha doğru olduğunu hissederek Türkiye’ye geri döndüm. Yine yaratıcılığımda, yaşamımda, bilincimde aklıma hayalime sığmayacak açılımlar oldu. Ve şimdi bu işi doğru hissettiğim şekilde yapmanın bana neredeyse hiçbir maddi getiri getirmediğini ve bu şekilde devam edersem yaşamda bir kadın olarak binbir güçlükle kazandığım ekonomik özgürlüğün ciddi biçimde riske girdiğini, gireceğini görüyorum. Ve ben yine tüm korkularıma ve kaygılarıma rağmen sezgilerim doğrultusunda doğru hissettiğim yoldan gideceğim. Gerçekten bu yolun sonunda beni ne beklediğini bilmiyorum. Bunu yazarken boğazımda bir boğum da hissediyorum.
Bu işi artık sadece benim için, benden ötesi için, doğrusunun bu olduğunu hissettiğim için yapıyorum. Buraya kadar okudunuzsa, baktınızsa, ilgi gösterdinizse teşekkür ederim. Ama bunlardan bağımsız, burada olmasanız da, hatta kimse görmese de, doğanın bir parçası olan insana en büyük vergi olan, içteki yaratıcık, dünya ve evreni, keşfetmeye, yaşamaya, hissetmeye devam edeceğim. Ve artık biliyorum ki, yaşamı yeteneklerinin hakkını vererek, şefkatle, coşkuyla, dolu dolu yaşadığını hissetmek, bir insanın elde edebileceğin tüm beğenilerden, onaylardan daha anlamlı, daha değerli.
Evet, başta da belirttiğim gibi bir haftalık tatilde ellerimden ne çok şey çıkmış olduğuma şaşırdım. Yaşam, doğa öylesine muhteşem ki, her taş, her esinti, her koku bin bir hikaye, bin bir potansiyelle dolu, insanın eli, dili istese de bunları anlatmaya yetişemiyor. Ama buna niyet etmek, birazına talip olmak bile güzel…