
Bu yazıyla Portekiz gezimize ufak bir virgül koymuş olayım. Zira bu yazı, ara vere vere okumayı tamamladığım, 2012’de Nobel Edebiyat Ödülünü alan Çinli yazar Mo Yan’ın, bin sayfaya yaklaşan romanı Yaşam ve Ölüm Yorgunu’na dair izlenimlerimi henüz tazeyken bir yere not etme isteğimden oluşuyor.
Çin, Dünya’nın süper güçleri arasında olmayı hedefleyen, bir yandan da bilim, teknoloji, toplum mühendisliği gibi birçok konuya yaklaşımlarındaki etik kriterlerin düşük bulunmasıyla oldukça olumsuz imaj çizen bir ülke. Japon yakın arkadaşım sayesinde bir uzak doğu kültürü olan Japon kültürünü daha iyi tanıma fırsatım oldu, ama Çin’li arkadaşım olmadı hiç. Japon arkadaşımın yorumlarından bu iki toplum genelinin hala birbirinden pek hazzetmediği anlardım, dolayısıyla ondan da objektif izlenimler almam pek mümkün değildi. Münih’te yaşadığımız yıllar boyunca evimize bir sokak ötede yeralan Çin Büyükelçiliği önünde, Uygurlara uygulanan baskı ve zulümler nedeniyle, haftanın belirli günleri yapılan düzenli protesto gösterilerine şahit oldum. Böyle böyle günümüzün modern Çin’i, pek hayranı olmasam da genel anlamda yapısını, bireylerin psikolojisini merak ettiğim bir kültür haline geldi. Ve Çin’de doğup, büyümüş, hala Çin’de yaşayan, romanlarında Çin’in dönüşümünü, tarihini ve siyasal olaylarını gündelik yaşama olan etkileriyle yansıtan Mo Yan’ın okumak da benim için kaçınılmaz oldu.
Türkiye’de Mo Yan’ın kitapları, Erdem Kurtuldu tarafından orijinal Çincesinden Türkçeye çevrilmiş haliyle Can Yayınları’dan yayınlanıyor. Erdem Kurtuldu’nun gerçekten zor bir işin altından kalktığını görüyorsunuz. Ayrıca Utku Lomlu imzası taşıyan kitap kapak tasarımlarının da her biri ayrı güzel. Çok hoşuma gittiği için eskiz defterime de çiziverdim.

Sadece 43 günde tamamladığı dokuz yüz sayfalık Yaşam ve Ölüm Yorgunu’nunu elle yazma sürecine dair kitabın sonuna şöyle bir not düşüyor Mo Yan:
“İşte bu kez bilgisayarı bir kenara kaldırıp elime kalemi alarak kağıtla yeniden yüz yüze geldim sonunda, dikiş makinesini bir kenara bırakıp eline yeniden iğne ve iplik alan bir terziydim sanki. Bir ritüel gibiydi bu, zamanımıza karşı bir duruş. Kendimi harika hissediyordum. Kalemin ucunun kağıdın üzerinde sürtünmesini duydum yine, sözcüklerin kağıdın üzerinde sanki kendiliğindenmiş gibi belirmesini izledim tekrar… Bilgisayarda yazarken makineyi kapatır kapatmaz içime bir kuşku düşerdi hemen sanki hiçbir şey yapmamışım gibi, sanki o sözcükleri bulutların üzerine yazmamışım gibi. Ama kağıt ve kalem tekrar ortaya çıktıktan sonra yazdıklarımı masanın üzerine koydum mu sadece elimi uzatmama bakardı onlara dokunmak. Yazma işine o günlük son verince kalemi bir kenara bırakıp yazdığım sayfaları sayarım, işte o zaman aldığım keyif gerçektir.’
Yaşam ve Ölüm Yorgunu’nda kendini de zaman zaman anlatan Mo Yan’ın hayatını da çok merak ettim ve romanı bitirir bitirmez Çin’in son otuz yıllık değişimini kendi yaşamına dair anılarla harmanladığı Değişim kitabını da okudum, ama bu kitapta internette kendisiyle yapılan röportajlarda dinlediğimden çok daha az şey buldum açıkçası. Nobel Edebiyat Ödülü almış Mo Yan’ın ilkokulu bitirememiş olması onun yaşamına ilişkin aklımda en yer eden konulardan oldu.
Yaşam ve Ölüm Yorgunu romanı, Çin Halk Cumhuriyeti’nde uygulanan katı komünist ideoloji uygulamalarının etkisi kaybolurken, toplumun önemli bir kısmının, yıllarca neredeyse bitmez bir açlıkla özendikleri lükse, statülere, zenginliğe ve imkanlara ulaşmak için, yaşamlarının her anında, avlanan bir canlı dikkatiyle fırsat kollayan, ellerine geçen fırsatları da ne pahasına olursa olsun değerlendiren bireyler toplamına yavaş yavaş dönüşmesini, herhangi bir ahlaki ve didaktik pozisyon almadan anlatıyor. Hikayeyi 1948’de ayaklanan köylüler tarafından öldürülen toprak ağası Ximen Nao’nun, reenkarnasyonla eşek, boğa, domuz, köpek, maymun olarak defalarca yeniden doğarak köye geri gönderilmesi üzerinden, Çin’de Toprak Reformu, Kültür Devrimi, Mao’nun ölümü gibi tarihsel olayların sırasıyla kırsal hayatta yansımaları ve onu dönüşmesi şeklinde günümüze kadar takip ediyorsunuz. Kimi zaman Ximen Nao ve reenkarnasyonu olan hayvanlar, kimi zaman Ximen Nao’un cariyelerinden Yingchun’un sonraki kocası (aynı zamanda Ximen Nao’nun eski hizmetkarlarından) olan Lan Lian’ın oğlu olan Lan Jiefang, kimi zaman da köyde yaşayan ama pek sevilmeyen yazarın kendi adını taşıyan Mo Yan karakteri hikayede anlatıcı rolünü üstleniyor.

Romanda Mo Yan’ın, Lan Lian dışında idealize ettiği bir karaktere rastlamak zor. Bağımsız çiftçi Lan Lian, kollektivizmin karşısıda bireyselliği temsil eden ve toplum baskılarına karşı kendi iç değerlerinden taviz vermeyen duruşuyla belki de Mo Yan’ın en yücelttiği karakter. Zaten izlediğim bir konuşmasında da, yaşamda en hayran olduğu karakterlerin, tüm baskılara rağmen komüne katılmayan bağımsız çiftçi Lan Lian gibi bireyselliğine sahip çıkan insanlar olduğunu söylüyor.
Mo Yan’ın; kendisini çirkin ve açgözlü buluşunu, çocukluğunda dışlanışının içinde yarattığı hırsı da kitapta kara mizah tadında açığa vuruyor. Mo Yan hikayesini anlattığı ve içinde yaşadığı toplumdan kendini üstte veya ayrı tutan bir yazar değil. Hatta bu nedenle birçok eleştirmen tarafından Çin’in baskıcı rejimini yeterince eleştirmediği konusunda ciddi eleştiriler de alıyor. Bu konulara pek açık cevap vermese de, yaşamda zaafları olduğunu konuşmalarında, kitaplarında asla saklamıyor. İnsan olarak sevdim mi bilmiyorum, ama oldukça gerçek biri Mo Yan. Onun da bir portresini eskiz defterime not olarak aldım.
Romanda beni en etkileyen yer, Ximen Nao’nun ikinci enkarnasyonu olan Boğa’nın ölümü oldu. Çin’de doğup büyümüş ve hala Çin’de yaşayan yazarın, bazı travmatik olayları hayvanlar üzerinden anlatmayı seçmesi, o dönem toplumda büyük bir ihtimalle insanın insana yaptığı bu kötü şeyleri, Çin’de uygulanan sansüre veya benliğin savunma mekanizmalarına takılmadan insan bilincinin üst katmanlarına taşıma taktiği olabilir diye düşündüm.
Birkaç kuşağın iç içe geçmiş yaşamını acısıyla, tatlısıya içeren çok uzun bir hikaye Yaşam ve Ölüm Yorgunu. Dolaysız aktardığı hazmetmesi zor olan çok yer olmasında rağmen, genel olarak bence Mo Yan okuyucuya karşı oldukça şefkatli bir yaklaşım da sergiliyor ve onu roman sonunda bir tamamlanmamışlık duygusuyla bırakmıyor. Hikaye boyunca bilinçli veya bilinçsiz bir zarar vermiş herkesi ya benzer bir yaşantıyla karşı karşıya bırakıyor ya da yanlışlarına dair bir pişmanlık veya farkındalık yaşatıyor, Mo Yan. Ayrıca kitabın zaman zaman insana kahkaha attıran yerleri de yok değil.
Kitap hakkında daha fazla detay vererek okuyacakların alacağı keyfi azaltmak istemem. Kısaca insanı yetmiş yıl öncesinin Çin kırsalına, bir köyüne taşıyor Yaşam ve Ölüm Yorgunu. Sizi, o bölgeye, doğasına, insanlarına, hayvanlarına adeta aşina kılıyor ve köy halkının, hayvanlarının yaşadıklarıyla Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugünlere taşıyor.
Ve romanın bir yerinde şu önemli notu da düşüyor Mo Yan;
“Aşırı abartı bir dil, aşırı riyakar bir toplumun yansımasıdır, dildeki şiddet sosyal zulmün öncüsüdür”
Kitabı okumaya niyetlenen herkese iyi okumalar dilerim…