“tokun mayın”

‘tokun mayın’ Yaptığı bir şeyin üzerine koyduğu bir yazıydı geçen senelerde. Ne demek istediğini anlamamız oldukça zaman almış, anladığımızda da çok gülmüştük. ‘Dokunmayın’ diyordu. Sonra günlüğüme o zamanlarda bahçemizde olan menekşelerin eskiziyle onun yazısını birleştirerek, kolaj yapmıştım. Bu sıralar canım çok sıkkın, öyle böyle değil. Okulların kapanmasıyla uzun süredir ertelediğim ve hatta belki de polyannacılık oynadığım eğitim konusu yine önüme geldi.

Son zamanlarda çizimlerim, yaptıklarım konusunda sizden gerçekten çok çok güzel geribildirimler alıyorum. Bu kişilerin arasında, sanatçı olup sanatını çok beğendiğim kişiler de var. Bu beni hem mutlu ediyor, onurlandırıyor, hem de hüzünlendiriyor. Çünkü sözleri ilk defa duymuyorum. İlk 7-8 yaşlarında duymuştum. Resim yapma şevkim bir resim öğretmeni tarafından söndürülünceye kadar da devam etmişti. Bir öğretmen sayesinde, otuz yıl bir daha açılmamacasına kapatıldı o sayfa. Oysa annem resmim gelişsin diye yolluyordu o derslere.

Şimdi oğluma çizim öğretmek için Mona Brookes’un Çocuklarla Çizmek (Drawing with Children) isimli artık alanında bir klasik haline gelmiş kitabına bakıyorum ve görüyorum ki bana ders veren öğretmen oldukça yanlış bir yaklaşıma sahipmiş. Şimdi bu noktada kaybolan yıllarıma üzülmeden, ‘evet, beni tüm yaşananlar bu noktaya getirdi, kader’ falan demem gerekiyor belki, ama bunu dolu dolu diyemiyorum. Belki de dememem gerek. Kendim için kaybolan yılları geri getiremem, peki ya oğlum? Onun aynı şeyi yaşayabileceği ihtimalini görmek canımı bir anne olarak çok sıkıyor. Benim artık iyi eğitimden beklenti düzeyim yararı geçtim, ciddi bir zarar vermesin noktasına gelmiş durumda.