Daha Fazla Bilmeye Dair

İnsan gerçekten ilginç bir varlık. Türlü türlü bilme yolu var. Sizlerle kalıp oyduğum bir ânıma dair bir otoportremi paylaşmak istedim. Bu resimle kendime, size bir şeylerin bilgisini aktardım. Bu resim yerine sayfalarca yazabilirdim, ama o bilgiyi aktarabilir miydim, bilmiyorum?

Sözlerden öte bir dünya da var. Düşünmekten başka bilişler, bilme biçimleri var. Sanat çok boyutlu. Yaşam çok zengin. En büyük sorunumuz, sadece bir bilişe takılmak, yaşamı, doğayı sadece o kanaldan gelen, gelebilen bilgilerle deşifre etmeye, anlamlandırmaya çalışmak ve hep tek yönden, tek kanaldan ifade etmek. Kimi insan bunun için sadece aklı, mantığı, düşünceleri kullanıyor, kimisi sadece sezgileri, kimisi sadece duyguları… Ben de kendime diyorum ki, bunların hepsini ve hatta varsa daha fazlası.

Koskoca yaşam ve yaşamanın anlamı ne sadece kitaplardan okuyarak anlaşılabilir, ne sadece tecrübe ederek, ne sadece hissederek, ne sadece görerek, ne de sadece sezerek. Yaşam bunların birinde değil hepsinde beceri ve ilerleme kazanarak anlamlandırılabilir, zenginleştirilebilir, ötelere taşınabilir. Bilimsel bilgiye de, sanata da ve bunların ötesinden gelen ilhama da ihtiyacımız var. Artık hayatta bir şey öğrendiysem o da tek bir bilme biçimine dayanmanın insanda ve toplumlarda dogmaları ve mutsuzluğu doğurduğu. Duydumsa doğrudur, okudumsa doğrudur, hissettimse doğrudur, düşündümse doğrudur, gördümse doğrudur diyerek yaşamak. Bunlar doğru olmayabilir. Her şeyi, ama her şeyi, ama her şeyi ve en başta kendimizi sağlıklı biçimde sorgulama, sorgulayabilme, anlayabilme becerisi kazanmamız gereken bir çağdayız. Yeni çağın eğitimi sadece çarpma bölme, dilbilgisi veya belirli ahlak öğretilerini üsten aşağı aktarma şeklinde değil, bunlardaki ‘doğruluğu’ test edebilecek düzeyde -ismine ne denirse artık- sofistike, üst, meta, bütünleştirici, holistik bir bilme becerisini de kazandırmayı hedeflemeli.

Bir şeyin resmini yapabilmek, onu görmek demek. Bu resmi yaparken de çok şey öğrendim. Gördüğümüzü zannettiğimiz veya görmeyi istediğimizle, gördüğümüz her zaman aynı şey olmayabiliyor, çizmek bana bunlar arasındaki farklılıklara dair farkındalık kazandırdı, kazandırıyor. Eskisinden daha iyi görüyorum, daha iyi görebildikçe de ifadem daha zenginleşmeye başladı. Bu nedenle de yazmak, okumak kadar, çizmeyi, boyamayı da yaşamımın bir parçası haline getirdim. Mesela bu resmi çizerken kalıp oymayı, kalıp oyan Sanem’i gördüm. Onu kağıt üzerinde ifade etme biçimim de nasıl gördüğümle, nasıl görmek veya göstermek istediğimin bir karışımı oldu. Sonuç olarak kalıp oyma edimime dair burada sözlerle ifade edebildiğimden, edebileceğimden biraz daha ötesini size ve kendime aktarabildim. Ve bu yazıyı yazarken de çok şey öğrendim, çünkü yazmak konuşmaktan biraz daha farklı bir bilme biçimi, bunu da yazanların çok iyi anlayacağını tahmin ediyorum. Daha bunun dansı var, müziği var…

Şimdi bu perspektiften bir de teste dayalı eğitim sistemimize bakalım. Başka sorum yok:)