İnsan Neyse Algoritması da O

Hatırlarsanız bir önceki yazıda, birçok sanatçının algoritma baskılarına karşı verdiği mücadeleden bahsetmiştim. Bence, bizim gibi yani sosyal medyada içerik sağlayan insanlar için, böyle bir sorunun varlığını tanımlaması bile çok uzun sürdü. Bu durum şu meşhur, benzer bir şey önceden görmedikleri için yerlilerin karaya yaklaşan gemileri ilk baktıklarında fark etmemeleri hikayesine benziyor. Sağladıkları içeriklere yönelik artan algoritma manipülasyonlarına dair farkındalık kazandıktan sonra bazı sanatçı ve benzeri işler yapan kişiler Instagram’dan ve Facebook’dan biraz uzaklaşarak derin nefes almış gibi görünüyor, ama bu gerçek bir çözüm mü bilmiyorum. Her geçen gün sanal dünyada geri planda bilmediğimiz bir şeyler, yaşamımızda kontrolü daha fazla eline alıyor ve bunların etkilerini içerik üretenler daha fazla, daha önce hissetmeye başlıyorlar, tabii bu söylediklerimin bir de içerik tüketimi tarafı var.

En son yazımda, son yıllarda -bir şekilde- sürekli travmatik olaylara maruz kaldığımızı da söylemiştim, ama bu sorunun tanımı doğru yapmak gerek. Sadece gerçekleşen olaylardan mı kaynaklanıyor, yoksa bu travmalara etki eden veya oluşmasını hızlandıran başka faktörler de var mı?

Birey olarak zaten etkimizin kısıtlı olduğu bu karmaşık Dünya’da, bu etkiyi arttırma vaadi veren internet veya sanal ortam, gerçekte onu her gün geri planda biraz daha fazla kontrol ederek ve yöneterek, verdiği izlenimin aksine birey olarak etkimizi daha da küçültüyor. Aslında bunu alttan alta da hissediyoruz ama tam ismini koyamıyoruz, zaten önemli bir çaba da fark etmememizi sağlamaya yönelik harcanıyor. Dahası sürekli veri ve akış bombardımanına tutuluyoruz. Bir insanın önceliklendirmesinin, ilişkilendirmesinin ve anlamlandırılmasının saatler, günler, aylar süreceği bilgiler, mesajlar, görseller, algoritmaların dinamiklerini bilmediğimiz süzgeçlerinden geçirilerek önümüze durmaksızın atılıyor. Bu veri kalabalığı ve hızı, yaşamımızda bir anlam oluşturma yetimizi ciddi derecede zedeleniyor. Sanal dünyada algoritmaların genelde üç amacı var, bizi ekran başında tutmak veya bizden veri toplamak veya bize bir şey satmak ve bunların çoğu şu an maalesef bizim iyilik halimizle çatışan amaçlar. Bizler bilinçlendikçe, dev teknoloji şirketlerinin bu tek taraflı amaçlarının, kullanıcı esenliğine göre de dengelenebileceğine inanıyorum.

Şubat 2021 tarihili bir eskizim – Bu yazıda geçen sorunların kapsamı ve ne kadar ciddi oldukları konusunda kitaplar yazan, konuşmalar yapan ve felsefi tartışmaları başlatan ‘bilişim gurusu’
Jaron Lanier

Sorun bir tek sosyal medya değil açıkçası, insanla etkileşimde bulunmadan aldığımız hizmetler de git gide çoğalıyor. Bu hafta blogda Hakim’in Yolculuğu’nu yazdıktan sonra, uzun süredir üzerinde uğraşmadığım internet sitemin de biraz bakımını yapmak istedim. Mesela çok uzun bir süreden beri kapalı olan yorumlar kısmını açtım. Değişiklikleri yaparken, bir yandan oğlumu dinliyordum, ama bunun pek akıllıca bir fikir olmadığını bir süre sonra anladım. Bilmediğim bir nedenden ötürü arkada yaptığım değişiklikler, düzeltmeler dışarıda herkesin gördüğü siteme yansımaz oldu. Sitem sanki bağımsız bir halde duruyordu, hiçbir şekilde kontrol edemiyordum. Servis sağlayıcıma bağlanarak defalarca siteyi bir iki gün öncesinin backuplarıyla tekrar yükledim, tık yok, tık yok. Benim olan site artık benim değildi, sanki ayrı bir canlı ya da başkalarının kontrollünde olan bir şey gibi duruyordu önümde. Tuhaf bir yabancılaşma ve çaresizlik duygusu içinde saatlerce uğraştım durdum. Gerçekten bu hisler çok tuhaf geldi. Çözümü sonunda bulduğumda ne kadar basit bir sorun olduğuna şaşacağımı biliyordum, her zaman öyle oluyordu, ama gel gör ki arka planda bin bir düğme ve ayarlarla dolu bir ortamda çözümü kısa sürede bulabilcek miydim? Daha sorunun neden kaynaklandığını anlayamıyordum ki. Kendime çok kızdım, hangi ayarı değiştirdiğimi hatırlamıyordum, ama belki de problem benden kaynaklanmıyordu ve servis sağlayıcımla ilgiliydi.

Saatler ilerledi. Eşim ‘Müşteri hizmetlerini arasana.’ dedi. Hangi müşteri hizmetleri? Müşteri hizmetleri tonlarca forum ve konu başlığı haline getirilmiş durumda. Oraları aşarsan ancak mail atabiliyorsun. Sitem hacklenmiş olabilir mi diye düşündüm, ama öyle de gözükmüyordu. Uğraş uğraş sonunda buldum, ama hala sorunun tam olarak ne olduğundan emin değilim. Tespit ettiğim cache problemi miydi? Yoksa servis sağlayıcımın kotayı aşmak üzere olduğum bilgisini çok geç bildirmesi ve o süreçte sitemin işleyişini yavaşlatmış olması mıydı? Yeni yapılmış bir güncellemenin yarattığı teknik aksaklıklar mıydı? Bilmiyorum. Sonunda sorunu çözüdüm ve evet çözümü çok basitti, fakat bu süreçte karşımda üç dört dev program yapısıyla uğraştığımı bilmek ve bu sorunları çözmek için bir etten kemikten insanla temas edilebilme imkanının her geçen gün azaltıldığını görmek, bilmiyorum, şimdilik tam olarak anlamlandıramadım tuhaf bir his demekle yetinmek zorundayım, ama gelecekte bu duyguyla daha çok ve daha çok karşılaşacağımızı hissettim.

Aklıma aylar önce izlediğim Go ustası Lee Sedol’un yapay zeka AlphaGo ile yaptığı karşılaşmaları içeren şu belgesel aklıma geldi. Belgesel boyunca Le Sedol’ün değişen yüz ifadelerine, beden diline ve bunlardan içinde yaşadığı çıkarsanabilecek derin anlam karmaşasına şahit olmak beni çok etkilemişti. Lee Sedol’de şaşkınlık vardı, hiç beklemediği bir şeyle karşılaşmışlık vardı, çaresizlik, kontrol duygusunun ve belki de kendine güvenin kaybı vardı. Sonrasındaki günlerde sık sık düşündüm. Bir şey, Lee Sedol gibi henüz ismini koyamadığımız, belki öncesinde hiç beklemediğimiz ama yaşamımızı kökünden etkileyecek bir şey sandığımızdan da hızla yaklaşıyordu. İnsanlık bilinci, bu yüksek teknolojileri yönetme ehliyetine sahip olmak için ihtiyaç duyduğu felsefi temeller açısından yeterince donanımlı ve hazır değilken (özellikle de gelişmiş teknolojinin öncüsü kültürlerin baş değerlerinin kar, büyüme, rekabet ve başarı olduğu düşünüldüğünde) bu hızlı ve kontrolsüz gidişin gelecekte yaşamımıza sadece iyilik güzellik getirmeyeceği açık görünüyor. Çünkü bu yapay zeka dediğimiz şey yani algoritma esasında onu oluşturan ve kullanan insanın şeklini alıyor. Önce insan tarafından kullanılarak insanı öğreniyor ve sonrasında da o insanı yönlendirmeyi, yönetmeyi öğreniyor ve insan ne ise gelecek de onun abartılı bir hali olacağa benziyor.