Tohumu Beslemek

Elimde oğlum için topladığım kestane, omuzumda ise birazdan onu içine koyacağım kendi tasarımım, baskım çanta. Bu resimde bana iyi gelen öyle çok şey var ki.

Bugün güzel bir gün. Kendimi mutlu hissediyorum. Belirgin bir sebebi yok. Bu yazıyı bitirdiğimde dolapta dün akşamdan kalan Ezo Gelin çorbasını içeceğim. Bugün öğlene yiyebileceğim yemeğim var. Bazen olmuyor, oğlan yoksa oturup kendime ayrıca yemek de yapmıyorum. Herkese pişirmek için akşamı bekliyorum, bir şeyler atıştırıveriyorum. Bu açıdan kendime çok iyi baktığım söylenemez. Artık öğlen yemeklerime de biraz daha özen göstermek istiyorum. Neyse, bugün yemekte lezzetli bir Ezo Gelin çorbası var.

Sabah yürüyüş yaptım. Oğlana sürpriz olsun diye kestane de topladım. Bahçede kendine topladığı oyuncakların yanına koyacağım. Görünce çok sevinecek.

Ağaçların üzerlerindeki hazineleri yerlere boşalttığı sonbahar, onun en mutlu olduğu mevsimlerden. Kozalaklar, palamutlar, palamut şapkaları, yapraklar, kestaneler… Onları toplar ve onlarla çeşit çeşit oyunlar oynar. Hayranım bu yönüne. Sabah bahçede evden çıkmamı beklerken, akşam geldiğinde oynamak üzere oyun köşesinde yine bir takım ayarlamalar yapıyordu. Tam bahçe kapısından çıkacaktık ki, ‘Bi dakka anne.” diyerek yerden bulduğu palamut şapkasını koştur koştur köşesine ekleyip geri döndü.

Dün akşam ödevi yoktu, hava çok güzeldi. Eve dönerken dondurmacıya uğrayıp, dondurma aldık ve parkta oturup yedik. Sonra yolda kedilere mama da aldık. Mama aldığımız dükkanın sağı solu restoranlarla, kafelerle dolu. Yerleşik ahalisi, koca koca ağaçları, sakin bahçeleriyle, bohem havalı, sevdiğimiz bir bölge orası. Küçük küçük evlerin oluşturduğu eski mahallede artık klasikleşmiş yerlerin yanı sıra yeni tatlar da var. Son zamanlarda trafiği biraz artmış gibi. Umarım bozulmaz.

“Anne hadi birine oturup yemek yiyelim. Seninle çok uzun süredir okul çıkışı baş başa yemek yemedik. Lütfeen!” deyiverdi. Öyle içten istedi ki, ne diyeceğimi bilemedim. Onunla Ankara’da en son, Türkiye’de ilk Covid vakası görülmeden önce yemiştik, neredeyse bir buçuk yıl önce. “Şimdi yemeyelim, ama bu hafta bitmeden yiyelim, söz, tamam mı?” “Tamam” dedi, sonra da “Çok mutluyum seninle baş başa yemek yiyeceğimiz için, sen de mutlu musun anne?” dedi. Bunları öyle içten söyledi ki. Yüzümde anne ifadesi vardı ama sözler içimdeki çocuğa dokundu. O da annesiyle dışarıda yemek yiyecek olmanın verdiği mutluluğa ortak oldu. Mesela çok eskiden Mithatpaşa Caddesi’nde meşhur bir İnegöl Köftecisi vardı. Çizik çizik olmuş küçük metal tabakları, floresan lambaları, sade masaları sandalyeleri, duvarlarıyla olabilecek en mütevazi yerde belki de dünyanın en en en lezzetli İnegöl köftesini ve piyazını yapıyordu. Annemin muayenehanesine çok yakın olan bu yer, benim en sevdiğim lokantalardan biriydi. O zamanlar et yiyordum, severdim, şimdi yirmi senedir yemiyorum, sevmiyorum. Annem yanımızda iş çıkışı yorgun olurdu çok zaman, ama varlığı bile yeterdi. Sonrasında hastanede ve muayenehade işler yoğunlaştıkça, bu zamanlar da giderek azaldı. Doktor çocuğu olmak zordur, hele bu pandemi koşullarında kimisine daha da üzülüyorum.

Arabaya bindik, yolda azıcık trafik vardı. Sonunda bizim mahalleye ulaştığımızda “Anne burayı çok seviyorum, ben büyüdüğümde burada yaşayacağım.” deyiverdi. İçimden ona sıkı sıkı sarılıp öpmek geldi. Bir anne olarak bana en büyük hediyeyi veriyordu şu an; mutluydu. Okulda da mutlu görünüyordu.

Onun için topladığım kestanelere bakıyorum, nasıl yağlı, nasıl besin dolular. Bazı tohumlar böyle, mesela meşe palamutları da böyle. Ağaç tohumunu, uzun süre beslenebileceği gıdayla, enerjiyle daha başlangıçta donatmış. Kim bilir belki ne zor koşullara rastlayacak, ama tohum bu olasılıklara hazır. Büyümek, kocaman olmak niyetiyle dolu dolu bu tohum. Mutlu bir çocukluk da böyle bir tohum olabilir mi? Böyle, rezervi enerji ve besin dolu. Bunu biriktirmek için de yağmur, güneş, toprak gibi aslında az, ama gerçek, doğal şeylere ihtiyaç duyan bir tohum. Sen konuşurken gözlerinin içine bakan, seni olduğu gibi kabul eden ve çok seven, seninle vakit geçirmekten mutluluk duyan bir iki yetişkin (tercihen anne-baba), yuvanda güvende hissetmek, doğa, hevesli, işini seven öğretmenler, oynayabileceği arkadaşlar, sağlıklı yemekler ve arada sevdiğin biraz daha az sağlıklı yemekler, güzel kitaplar, boya kalemleri, biraz kağıt, bir iki oyuncak ve biraz da dondurma…

Şubat 2020/ Oğlumla dışarda yemek yerken. Eksiz defterime suluboya, mürekkep kalem.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir