Neden Klasikleri Okuyorum?

Sanem Aker Hakuba

Rembrandt Atölyesi, Açık Kitap Önünde Uyuyakalmış Genç Adam 1650–1655. tuval üzerine yağlı boya
Ulusal Müze – Stokholm – İsveç

Sitemde en son yazı paylaştığımdan bu yana yedi ay geçmiş. Genele yazma konusunda bir ketlenme yaşıyorum, ama defterlerime yazmayı hiç bırakmadım. Bu bahsettiğim ketlenme, düşüncelerimi, duygularımı, bilgilerimi, çalışmalarımı dış dünyaya aktarmaya eskisi kadar çok gönüllü olmadığım anlamına geliyor. Uzun süre nedenini çözemedim, aşmak için kendimi zorladım, fakat pek işe yaramadı.

Kafam biraz karışık. Yazmayı deneyeceğim, çünkü düşüncelerimi en kolay berraklaştırma yollarından birinin yazmak olduğunu biliyorum. Bir cevap ya da bir sürü cevap arıyorum.

Bence ben pek değişmedim, ama internetin, bu ‘bizi birbirimize bağlayan ağ’ denen şeyin yapısı değişti. ‘Biz’ denen şey değişti. Bu ‘biz’ veya ‘bizi birbirimize bağlayan ağ’ bana eskisi kadar iyi görünmüyor, hatta kötücül bile denilebilecek bir dönüşüm geçiriyor sanki. Şimdi bu yazdığımı birkaç kez silip tekrar yazdım. Özde hümanist olduğumdan ve bu sezgi beni derinden etkilediğinden, onu mümkün olduğunca yadsımak istiyorum. Fakat pek başarılı olduğum söylenemez.

Bu yaz, yıllarca uzunluğundan gözümün korktuğu üç ciltlik Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi romanını okudum. Aslında beni buna Ursula Le Guin’in roman hakkında okuduğum bir yazısı ikna etti. Tolkien ve kitabına dair belki ileride daha uzun yazarım, ama burada değinmek istediğim hikayede hünerle ve adım adım hissettirilmeye çalışıldığı gibi, sanki dünyada yıllardır bir köşede saklı kalan o yüzük uyandı, havada, toprakta, suda adı tam konamayan bir şeyler değişiyor. Ya da bu his bana algoritmaların bir oyunu. Malum ben de birçok insan gibi uzun süredir algoritmalar önüme ne koyarsa onla dünya algımın önemli bir kısmını oluşturuyorum. Algoritmalar ekrandan gözümü ayırmamam için akışa durmaksızın alakalı alakasız bir sürü şey atıyor, tabi bir sürü şeyi de gizliyor. Bazı şeyleri bazı şeylerden önce veya sonra sunuluyor. Bunları neden, hangi mantığa göre yapıyor bilmiyorum, tek emin olduğum iyiliğimi pek düşünmediği.

Bir cevap buldum sanırım, iyiliğimi gözetmeyen kanallardan sürekli enformasyon yağmuruna tutulmak, kandırılmamak için sürekli tetikte kalmak demek yani bir sürekli şüphe ve tetikte olma hali. Sinsi biriyle yakın arkadaşlık etmek gibi, böylesine ne kadar arkadaşlık denirse tabii. İnsandan kar eden bu devasa platfomların insanın iyiliğini gözetme yükümlülüğü taşımaması artık bize ne kadar doğal geliyor, bu duruma da yavaş yavaş alıştırıldık. Dünyada büyük güce sahip olup bunun hiçbir sorumluluğunu taşımamak giderek normalleşiyor. Bu konu çok uzayabilir ve sayfalarca yazabilirim, ama istemiyorum. Bunlardan yıllardır şikayet ediyorum, o zamandan bu yana iyileşme değil daha da kötüye gidiş oldu. Ben de hayatımı çok derinden etkileyen bu duruma bireysel olarak etki edememe halinden yoruldum açıkçası.

Alexander Tallén – Seramik
Ulusal Müze – Stokholm – İsveç

Evet çok şikayet edecek şey var, fakat iyi bir gelişme olarak ekranlara ilgim azalırken, edebiyat klasiklerini okumaya olan ilgimde müthiş bir artış oldu. Hatta ailece bir ilgi artışı oldu diyebilirim. Klasikleri okumaya ağırlık vermenin bende dıştan görünen nasıl olumlu bir etkisi olduysa, genelde pragmatik düşünen eşim de kurgu dışı kitapları okumayı bırakıp, klasik edebiyata yöneldi. Çok yoğun bir işi olmasına rağmen, fırsat buldukça bir kitap, bir kitap daha hızına inanamadım. O zaman anladım ki büyülü bir dünya bu.

“Eski çağların tılsımları gibi, evrenin eşdeğeri biçimini alan bir kitaba klasik denir.”

Italo Calvino, Klasikleri Niçin Okumalı

Sadece okumayı değil kitabın eşya olarak da sevdiğimden, e-kitaplardan değil, okuma istatistiğim tutulmadan yazılanlarla baş başa kalabileceğim, herhangi bir yeri tıklanamayan, sayfalarının gerçek olduğu, parmakla çevrilebildiği, kalınlığından dolayı ağır veya hafif gelen, matbaa kokusu duyulan kitaplardan okuyorum. Klasikleri okurken, sanal dünyadan farklı olarak, gönül rahatlığıyla gardımı düşürüp, kalitesi ve hayata katkısı 2000, 1000, 500, 200, 100 en kötü 50 yıl kadar, binlerce-milyonlarca insan tarafından test edilmiş satırlardan etkilenmeye kendimi açık kılabiliyorum ve çok defa da çok iyi yönde etkileniyorum. İyiden kastım anlayışımın artması, hayata hiç bakmadığım açılardan bakmak, kolay kolay göremeyeceğim ayrıntıların farkına varmak. Klasikleri okumak insana olan inancımı tümden tazelenmese de tamamıyla yok olmasını engelliyor.

“Klasikler, haklarında duyduklarımızla ne kadar bildiğimize inanıyorsak, gerçekten okuduğumuzda o kadar yeni, beklenmedik, benzersiz bulduğumuz kitaplardır.”

Italo Calvino, Klasikleri Niçin Okumalı – Yapı Kredi Yayınları

Önümüzdeki dönemde sanırım klasikler konusuna daha fazla değineceğim. Ama eğer her ağzı olanın fikir belirttiği bu ortamdan bunaldıysanız ve kişisel gelişimciler, yaşam guruları ve influencerlardan ötede duran gerçek bilgeliğe susadıysanız; size klasikleri okumaya başlamanızı veya okumaya geri dönmenizi ne kadar tavsiye etsem az. Etkisini daha ilk kitapta göreceğinizden eminim. Klasikler en büyük yardımı kalitesizliğe artan tahammülünüzü ortadan kaldırarak yapacaklar. Dünyayı değiştiremesek de kaliteli okumalar yaparak biraz olsun kendi zihnimizi değiştireceğiz ya da en azından içine atılmış çer çöpten biraz olsun arındıracağız. Ama yine de maalesef unutmamak gereken bir şey var ki:

Kendinizi buraya kapatabilirsiniz, ama dünyayı sonsuza dek dışarıya hapsedemezsiniz.

J.R.R. Tolkien, Yüzüklerin Efendisi

Yeni Yazı ve Ürün Bültenine Abone Ol