4

Yine ve Yeniden ve yeni1anlam

Dün blog üç yaşına girdi. Ayrıca bu ay bloğa ismini veren, yeni1anlam –biraz da gereklilikten- benden oluşan ufak bir şirket haline geldi. Şu yazıyı üç yıl önce yazışımdan ve hatta birkaç yıl öncesinden beri her adımımda kendiliğinden gelişen bir yolda yürüyorum. Şimdi burada azıcık duracağım.

Derin nefes.

Nedir içimdeki bu karışık heyecan?

Yaratıcılık içeren yeni bir yöne girmek ve genelden farklı bir iş yapış biçimiyle ortaya çıkmak hem kolay hem de değil. Başkalarını bıraktım insan kendi yaratıcılığına bazen ilk kendisi engel kesiliyor. Bu yolda en çok kendi canavarlarımla boğuşuyorum.

Neredeyim ben? Yine yeni bir başlangıçta. Belki de bu yüzden boğazımdaki düğüm. Başka seçeneğim ne? Eskisi gibi devam etmek. Üç yıl önce yeni olan eskisi gibi. Çocuğuna bak, blog yaz, okula git, araştırma yap, koçluk ver, grup çalışması yap. Bunların artık konfor alanlarım olduğunu görüyorum. Bu durum hem komik geliyor hem de kızdırıyor beni.

Bazen araba kullanırken, bahçede çalışırken veya bulaşık yıkarken ellerime takılıyor gözlerim. Onların hareketlerini izliyorum. Sanki bir bilgelikleri var gibi geliyor. Onların da anlatmak istedikleri şeyler var. Benden ve benden öte şeyler yapmak istiyorlar. Oyduğum kalıplara ya da diktiğim şeylere bakan çoğu kişi birkaç ay önce başlamış olmama ve hiç ders almamış olmama inanmıyor. Ellerimin sanatıyla ilişkim beklenmedik şekilde gelişen, tutkuyla büyüyen, ya geçici bir hevesse ya biterse diye korktuğum bir aşk ilişkisi gibi. Onu işimde, içimde nereye koyacağımı hala tam olarak bilmiyorum,
nereye gideceğini bilmiyorum. Burada duruyorum yine. Derin nefes.

Bunları niye yazıyorum. Çünkü bu zamana kadar ilginizle beni içtenlikle destekleyen sizlere ve kendime dürüst olmak istedim. Çok kolay yanları olsa da değişim süreci bazı açılardan dıştan göründüğü gibi değil.

Bu noktada koçluk yapan yanım yardıma yetişir belki. Diyor ki içimdeki koç;

‘Sanem, kontrolü kaybetmekten korkar gibisin. Doğru mu?’

Hafif gözlerim sulanıyor bunu duyunca.

‘Evet, korkuyorum. Aslında kontrolü çoktan kaybettiğimi de biliyorum ve belki de hiçbir zaman tam olarak elimde tut(a)madığımı da. İçimden gelen son istekler benim yine alıştığım yoldan çıkmamı gerektiriyor ve biliyorum değişmemek gibi bir seçenek yok benim için.’ Kendime tekrar ediyorum. ‘Değişmemek gibi bir seçeneğim yok.’

Koç Sanem;

‘Emin misin?’ diye soruyor.

Düşünüyorum. Hayır değilim. Aslında bunun gerçekteki adı, benim için ‘yaşam’. Görüyorum ki yine bazı konuları yeniden çerçevelendirmem gerekecek. Başarısızlık korkusuyla tekrar yüzleşeceğim ve yine birkaç yıl önce olduğu gibi beni güçlendiren, kendim için yeni bir başarı tanımı yapacağım. Bu açılardan aslında değişen bir şey yok. Görüyorum ki, aynı kalanların yanında değişen birkaç şey ve beraberinde onların gelecekte birçok şeyi etkileme olasılığı var. Aynı kalan şey ise buna benzer süreçleri daha önce defalarca yaşadığım ve bu süreçte ne gibi duygularla karşılaşacağım konusunda tecrübeli olduğum. Ayrıca bu söylediklerimin de içimi çok rahatlatmayacağını biliyorum, yani burada ne yazarsam yazayım sonunda içimdeki kaygıya rağmen yürümem ve neyle yüzleşmem gerekiyorsa yüzleşmem gerekecek. İşte yaşamımda değişmeyen bu:)

Şu bahsettiğim, baktığımda kaygı, heyecan, mutluluk ve daha birçok şey hissettiğim yeni iş tanımım da aşağıda. İşte yeni1anlam bu tanıma hem destek olarak hem de gereklilikten; anneliğim çoğunlukla aile içinde kalmak üzere, koçluk, grup çalışması, blog, eylem araştırması, tasarım ve el sanatlarının sürekli birbirini beslediği organik bir iş yapış modeliyle doğdu. Bana, herkese ve her şeye hayırlı uğurlu olsun!

6

Şükür ve İyilikbilmezlik Üzerine

Ailece yeni yıl akşamı keyifli bir yemek yiyelim diye hazırladığım bir masa bu. Ne güzeldir, kutlama için insanın yaşamında, kültüründe birçok vesile olması. Son dönemde kültürümüz o değil budur diye artık anlatmadan öte bir dayatma haline gelen şeyler, yıllarca bilim yapan beni ‘acaba bu denilenlerde doğruluk var mıdır’ diye kapsamlı bir araştırma merakı içine düşürdü. Eskiden yapılan ağaçla ilgili kutlamaları ve bunun gibi ne çok şey öğreniyorum bu sayede. Bir de artık pek örneğini göremesek de ‘şükran duymanın ve halinden memnunluğun’ çağlar boyu kültürümüzün en önemli değerlerinden olduğunu.

Güncel Türkçe Sözlük ‘nankör’ kelimesini şöyle tanımlıyor ‘sıfat/ Farsça kökenli/ iyilikbilmez’

Kendime soruyorum, nedir bu iyilikbilmezlik? Nedir bu sürekli ‘üzümünü yeme ve bağını hiç sormama’ hali? Nedir bu bitmeyen hırs; konuşurken bile insanın gözlerini kan çanağına çeviren, sesini yükselten, dudaklardan sürekli nefret sözleri çıkaran? Nedir bu gözü doymaz, hiç huzur bulmaz ve hiç huzur vermez haller? Neden başkalarını bu kadar mutsuz etme isteği? Kişinin gerçekte hiç mutlu olmamasından mı? Anladım ki halinden memnun olmak hiç de hafife alınacak şey değilmiş. Yokluğu bir toplumu böylesine kararttığına göre.

Kısacası, örneklerini ve etkilerini gördükçe ben bu iyilikbilmezlik işini çok ciddiye almaya başladım ve yeni yıla sizlerin huzurunda daha fazla ‘iyilikbilerek’ girmeye karar verdim.

Öncelikle bilmelisiniz ki, orada olduğunuz, yazdıklarımı ilginç, güzel, anlamlı bulduğunuz ve okumak için yaşamınızdan değerli zamanı ayırdığınız için şükran duyuyorum.

Beni kendine eş olarak seçen, her konuda beni yürekten destekleyen hayat arkadaşım için şükran duyuyorum.

Sağlıklı ve neşeli bir çocuğa sahip olduğum için şükran duyuyorum.

Ahlakı, demokrasiyi ve insana saygıyı yediği yemek, soluduğu hava kadar içselleştirmiş bir aileye sahip oluğum için şükran duyuyorum.

Bu blog ve daha nicesi için içimin sürekli ilhamla dolup taşıyor olmasına şükran duyuyorum.

Anlamlı bulduğum işlerim olduğu için şükran duyuyorum.

Maddi anlamda yeteri kadarına sahip olduğuma ve en fazla para harcadığım şeylerin kitaplar gibi bana kat kat ilhamla ve öğrenmeyle geri dönen şeyler olmasına şükran duyuyorum.

Atalarımdan bana miras kalan kültürel zenginliğe ve onların arasından şu benim bu benim değil diye ayrım yapmayan kalbime şükran duyuyorum.

Her şeye rağmen beraber dans edebilen, şarkı söyleyebilen ve hissedebilen bir toplum içerisinde yaşadığıma şükran duyuyorum.

Birçok ülkeden arkadaşım olduğuna ve böylece içi güzel insanların aslında ne kadar birbirlerine benzediklerini anladığıma şükran duyuyorum.

Din, dil, ırk ayrımı yapmayışıma ve özellikle çocuğuma ve etrafıma bu tarz zehirli düşünceler saçmayışıma şükran duyuyorum.

Sadece bir kadın değil bir insan olarak da yaşama imkânını bana veren devrimlere şükran duyuyorum.

Gerçek insan olmanın anlamını öğrenmede ışık olan, bu toprağın gelmiş geçmiş tüm Erenlerinin ve Dünya’nın tüm Aydınlanmış Kişilerinin varlığına şükran duyuyorum.

Yediğim yemeğe, içtiğim suya şükran duyuyorum.

Dünyamı yaşanır kılan ağaca, kuşa, toprağa, bildiğim ve bilmediğim tüm canlılarıyla benim de bir parçası olduğum doğaya şükran duyuyorum.

Ne olursa olsun geleceğe hep ümitle bakmayı seçtiğim için şükran duyuyorum.

Şimdi ve burada olduğum için şükran duyuyorum.

Şu an kendimi yazmaya başladığımdan daha güçlü ve iyi hissedittiğim şükran duyuyorum.

Hepimize bu vesileyle olan tüm kötü şeylerin yanında bol bol iyilikbildiğimiz yıllar diliyorum!

8

For My Great Teacher / Benim Muhteşem Öğretmenim İçin

Chris and I – Photo taken by our dear friend Heather Kelly

Silence in me. I am looking out of the window in front of my desk. I just fed the wild cat outside that has chosen us as a friend and never goes far away. Silence in me. Is it silence? Is it sorrow? Is it peace? Is it mourning? Or all of them. A dog is passing by the street. She looks like she is searching for food. Maybe our next friend?

I am watching the beautiful steppes of Ankara from my window. This is the first time I am writing in English in this blog. My teacher Chris Seeley so often suggested that I do this and said I am a good storyteller. She thinks my thoughts should be known by more people. I often wanted to think that she just tries to motivate me, but she was such a real person for not doing this simply. Now I am writing in English, because I want my deep love and admiration to her to be known by more people. She was such an inspirer, more than any other person I met in this world. It is really so hard for me to use past tense and also it is not correct, since she is still and will be always in my thoughts.

This post is written for her, by the intention to contribute her legacy to be more known and live long. I know she wouldn’t care about that so much, but I do. Very much. If you love this blog, my writings and me, I am sure you would love her too. Though like all the Great Teachers, she was always so generous and powerful for letting others own their results achieved via her teachings, but you should know that this blog, my writings, research, new presence are a result of her mastery. Imagine being in the presence of a teacher who is more enthusiastic and open than you about what will come next on your journey and by doing that, letting miracles happen for each of you. She was ready and open to learn from everything. She was soul, knowledge and heart-wise enormously resourceful and as one thing you may not find easily in other teachers, she was sharing those generously without an expectancy. I know I am not the only one who is thinking, feeling like this. There are so many other people who would gladly accept those words as valid for them.

You cannot imagine how vulnerable I am feeling right now, for I lost a person who was sincerely mothering my creativity and inquiry in life. Today a part of me feels like a child who lost her mother, feels a bit unsafe, lonely and deeply missing. There was also silence at home yesterday evening. My husband was holding me while I was crying. I felt he deeply knows and appreciates that there are some parts in my soul even he could not know as Chris Seeley did. She was such a seer.

Her leaving the Earth was as artful and graceful as her. Though she knew that her life will end soon because of the disease in her body, she did not stop ‘really’ living until her last day. I imagine, this process was harder for the people who love her. She lived so beautifully and walked courageously for a long time on her way, so that she gracefully accepted her closure on Earth. Even by the way of her dying, she thought so many things to us.

The last and the most important, she dared to live a joyful life while accepting the World as beautiful and as merciless as it is. She had a great energy for holding many paradoxes in her life like, hope and despair, sadness and happiness, power and compassion, challenge and acceptance, knowing and not knowing… and thought us to do the same. It is so hard to say goodbye to her, but I want to and I should. I want to support her soul’s journey to the next level as lightly and peacefully as possible.

While you are leaving, Chris, I just wish to let you know that your legacy will live in me like many other people whose lives you touched. I am so grateful and feel so lucky that I met you and know you and could be known by you. I love you so much.

May peace and light be always with you! Always!

As Mevlana Cellaledin-i Rumi says,

‘Out beyond ideas of wrongdoing and rightdoing,
there is a field. I’ll meet you there.

When the soul lies down in that grass,
the world is too full to talk about.
Ideas, language, even the phrase “each other” doesn’t make any sense.’

6

Geleceğe Dair

İşte yine aynısı oldu. Sabah kalktım ve aniden içime bir araya getirmem ve yazmam için bir dolu kavram yığıldı. Ben onlara bakınca birlikte çok anlamlı geliyorlar, ama gel gör ki sözlere dökmeye kalktığımda kalbim bazen hızla çarpıyor, çünkü düşüncelerimle içsel olarak gördüğüm manzaranın hızına yetişemiyorum. Çok güçlü bir görüntü ve birkaç yıl önce okuduğum ‘Presence – Human Purpose and the Field of the Future’* kitabında sadelikle açıklanan şekilde, aslında ortaya çıkmak üzere hazırlananın sezgisiyle dolduğumu biliyorum. Demiştim açıklamam zor diye:)

Çok değişik zamanlara doğru gidiyoruz. Hiç sanıldığı gibi genel politikanın tartıştığı düzeyde sığ, insanı dinlerken bile dikkatini toplayamamasına yol açacak düzeyde sıkan, klişelerle dolu, basit felsefeli bir gelecek değil o, daha derin. Bazen içinde bulunduğumuz durumun karamsar haline bakan yanım bu sezgilerimi onaylamıyor, ama bu konudaki sezgilerim çok güçlü ne yapayım. Tabii güzelden ne anlaşıldığına bağlı. Ben güzelden, farkındalık, kavrayış ve tekâmül anlıyorum.

Ankara’ya ilk geldiğimde,şu yazımda bahsettiğim Anadolu Hikayeleri grubu çalışmasında bir seferinde Şahmeran masalını anlatmıştım. Tuhaf bir tecrübeydi. Masal dinlediğimde değil asıl anlattığımda beni derinden etkiledi ve o günden sonra da yılanlarla ilgili bu topraklarda yaşayan değişik bakış açıları dikkatimi çekmeye başladı. Katman üstüne, katman, katman, katman… İşte bu yüzden özellikle bu günlerde ortalıkta dolanan o düşünceler ve söylemler gerçekte sahip olduğumuz bu derin kültürün yanında basitleştirilmiş kitap özetleri gibi geliyorlar. Yani sıkıcılar.

Başka bir örnek; Ankara tarihi üzerine biraz daha gerilere doğru araştırma yapmaya başladığımda şu yazıda yazmış olduklarımın gerçekte bazı açılardan eksik olduğunu görmem olabilir. Evet doğa bakımından İngiltere’ye benzemiyordu ve bambaşka bitki örtüsüne, böceklere, hayvanlara ve olayların meydana gelmesinde farklı bir tarihsel sıralamaya ev sahipliği yapıyordu, bu da Anadolu’daki sanatı ve söylemi kesinlikle etkiliyor, başkalaştırıyordu.** Ama düşündüğümün aksine, doğup büyüdüğüm yerin Keltlerle büyük bir alakası vardı, sadece ben bunun yeterince farkında değildim. Ankara -o zamanki tabiriyle Ankyra- eskiden Kelt kökenli Galatlara başkentlik yapmıştı.*** Sonrasında bu kültürün şehre adını vermesi dahil bugünüme etkilerini yavaş yavaş görmeye başladım.

Son dönemde öğrendiklerimi, keşfettiklerimi anlat anlat bitiremem ve bana kalsa saatlerce konuşabilirim bu konuda, bu yüzden yazıyı şununla bitirmek istiyorum. Blogu İngilizce yazsam çok daha fazla okuyucum olacağını bilmeme rağmen Türkçe yazmakta içsel olarak ısrar etmemin nedeni, Türkçenin dil yapısı gereği bazı konularda özgürce düşünme imkanı sağlamasıdır. Bu özellik de aşağıdaki videoda Timur Davletov tarafından çok güzel açıklanmış. Tabii ki her şey gibi doğuştan sahip olduğum bu özgürlüğü ve fırsatı yeterince farkında olarak kullanmak ya da kullanmamak da bana kalmış:)

Daha neler neler var keşfedilecek, farkedilecek. Sizi de heyecanlandırmıyor mu bu?

[youtube https://www.youtube.com/watch?v=bIn8-P9N9pw&w=560&h=315]

Kaynaklar

  • Presence: Human Purpose and the Field of the Future – Peter Senge, Otto Scharmer, Joseph Jaworski, Betty Sue Flowers; Varlık, Varoluş (bu kelime kitapta çok anlamda kullanılıyor) – İnsanın Niyeti ve Geleceğin Alanı

**Türkiye’nin Endemik Bitkileri, Hasan Torlak, Mecit Vural, Zeki Aytaç. Bu konuda çok güzel bilgiler içeriyor. İngilize Baskısı: Endemic Plants of Turkey

*** Ankara: Küçük Asya’nın Bin Yüzü; Suavi Aydın, Kudret Emiroğlu, Ömer Türkoğlu, Ergi D. Özsoy