Bugün bir yazı okudum. Oldukça güzel yazan bir kadına ait. “Ben istediğim her şeyi yeterince istersem yapabilirim.”, “Ne olursa olsun!”, “Ben istersem yollar benim için açılır.” inancına sahip olmanın gücüne, önemine dair. Öyle çok kaynaktan geliyor ki aynı mesaj, ismini burada vermeye gerek duymadım. Eğer siz de benim gibiyseniz otomatik olarak hemen, “Evet, ne kadar doğru!” dediğinizi fark etmiş olabilirsiniz.
Doğru mu gerçekten? Gerçekten de ben istediğim her şeyi, yeterince istersem yapmalı mıyım? Yani yeterince istemek, çok istemek yaptıklarımı her zaman ‘doğru’ mu kılıyor. Böyle bir inanca iyi niyetle de olsa körü körüne inanmanın, hiç sorgulamadan akıllı insanlar tarafından söyleniyor diye hemen benimsemenin bana ve çevreme zararı ne?
Geçmişte bu tavsiyeyi verdiğim tüm sevdiklerimden özür dilerim.
Her geçen gün görüyorum ki, aynı zamanda işte bu ‘iyimser’ inanç bütünün iyiliği için gerekse bile, ‘pes etmemeye’, ‘durmamaya’ bizi şartlıyor. Bu “her şeye rağmen, her koşulda” inancı! İşte biz insanlık olarak bu noktada raydan çıkıyoruz. Doğaya zarar veriyoruz. En başta da kendi doğamıza. Kendimize bu herşeyi ‘yapma’ haklarını sınırsız olarak verdiğimiz için. Kendimizi gereğinden fazla önemsediğimiz için.
Çok istiyoruz diye gerekenden fazlasını üretip, tüketip, atıp duruyoruz. Çok istiyoruz diye çalışma saatlerimiz arttıkça artıyor. Çok istiyoruz diye balıklar denizlerde yok oluyor. Çok istiyoruz diye savaşıyoruz…
Sorunumuz bu: “Çok istiyoruz”!
Eğer bir dilek dileyeceksem herkes ve kendim için şu olurdu:
“Her şeyle kendimi ‘bir’ hissedeyim,
Ağaçla, kuşla, böcekle, taşla, toprakla, diğer insanla,
Ne bir eksik, ne bir fazla.
Farkındalığım olsun,
Etrafımda olanların bilincinde olayım,
Hiçbir isteğim bir diğerini ezip geçmesin,
Gerekirse vazgeçeyim, yol vereyim.
Su gibi akayım,
Her şeye rağmen değil,
Her şeyle beraber!”